
2025 Dünya Öykü Günü Bildirisi’ni İlhan Durusel kaleme aldı… Uluslararası Öykü Günleri Derneği… Detaylar Kitap Magazin‘de…
2025 Dünya Öykü Günü Bildirisi’ni İlhan Durusel kaleme aldı
Uluslararası Öykü Günleri Derneği’nin 2025 Dünya Öykü Günü Bildirisi yazar İlhan Durusel tarafından kaleme alındı.
Dünya Öykü Günü için
Uygarlığın, kültürün, çağın kaydını tutmaktır öykü. Öykünün küçümen evinde gözü olan, o eve gözünü dikmiş bu baştan çürükçağın (devranın) kaydını. Ordaki pozları, tavırları, tafraları, kendini göstermeyi bilmeyen mahçup eşyayı, şahıs ve binaları, ve belgeleri, evrakları, satış fişlerini, istihbarat fişlemelerini, ayrıldığımız yurdu, bizi bırakmayan, bizden umut kesmeyen yurdun her hususunu, her vasfını tek tek kayda geçirmektir. O yurt ki, “dünya” diyoruz oraya, katman katman kaldırıp soyuyoruz kabuğunu her yeni öyküyle yeniden, çünkü orada işte hayat ve hakikat.
Hayata ve hakikate karşı bir sorumluluğu var yazarın, evet. Edebiyat tarihine ya da edebiyat teorisine karşı değil: Yazdığına, yazıya karşı, edebiyata karşı. O edebiyat ki Jean-Paul Sartre’ın dediği gibi eğer her şey demek değilse üzerinde bir dakika bile düşünmeye değmez. O halde bir metin öykünün has ve hassas niteliklerinden yoksunsa onu hikaye diye yazmaya değmez, okumaya değmez, tedavüle sokmaya değmez.
Yazının kuralları, usülü, işlevi, teorileri değişti, hece sayısı, aruz ölçüsü, kafiye şeması, ses uyumu, bütün bunlarla birlikte öykü de gelişti, yenilendi. Öykü de kendini yeni kuşaklara, yeni kulaklara, yeni ağızlara, yeni kalplere hazırladı. Görüp görebileceğimiz, tahayyül edebileceğimiz en güzel şeyler aslında yazıldı ama hala içimizde söylenmemiş bir şeyleri söylemek, daha önce söylenenleri bir de böyle söylemek olduğu için bırakamıyoruz, sürdürüyoruz bu işi. Bir tiryakilik değil bu. Tiryakilik öyle ya da böyle değiştirilebilir bir şey; insan alışkanlığı edindiği gibi değiştirir de. Ama hayatın esaslıları var, nefes almak mesela. Öykü bizim için nefes almak gibi o olmadan yaşayamayacağımızı, o olmadan şu yaşadığımız ömre hayat diyemeyeceğimizi biliyoruz. Bu cümleyi anlayıp bu cümlenin dediği gibi yaşayanlar için yazıldı bu bildiri elbette manifesto değil ama her öykü de bir anlamda bir manifesto. Taraftar tezahüratlarını, ulusal marşları, savaş çığırtkanlıklarını bastıracak karardadır hayata ve hakikata sorumluluk duyarak yazdığımız her hakiki öykü.
Matematik hocaları öğrencilerden gidiş yolunu göstermelerini ister, sorunun cevabını değil. Sorunun cevabını herkes bilebilir, tahmin edebilir, bir rastlantı olabilir. Gidiş yoludur önemli olan. Gidiş yolunu gösterirsen bildiğini anlarız. Cevabı herkes biliyor: Bana gidiş yolunu göster! Göster bana nasıl varacağız oraya! Hikaye bugün insanlığa gidiş yolunu gösteriyor, sonucumuz kaçınılmaz, nereye varacağımızı biliyoruz, değiştiremeyeceğimiz bir son; iklim değişiklikleri, çevre kirliliği, soykırımlar, savaşlar, iç çatışmalar ve kirli kapitalizm sonumuzun ne olacağını gösteriyor bize. Çok az bir umut var eşitlik özgürlük ve kardeşlik için. Ama eğer varmak istediğimiz menzil, istediğimiz sonuç o ise öykü bize o gidiş yolunu gösteriyor işte.
Öykücülük ölen insanlığı, kurtarma çabasıdır, çünkü bitirilen her öyküyle yenilenir, yeni biri oluruz; yeni bir şey doğurmuşuzdur. Okuyan şenlensin, yenilensin, gönensin diyedir. İsteriz ki herkes yazmaya çalışsın, öyküye çalışsın. Çalışsın ki fizik, kimya, biyoloji, matematik, sosyal ve beşeri bilimlerin hepsini öğrenebilsin, sadece dil ve edebiyat değil. Çünkü öykü yüceltir. Öykücü yücelir okurlarla. Okuyun, yazın; ne yazarsanız yazın, yazacak konu bulamazsanız adınızı, adınızın hikayesini düşünün. Kendi adınızla başlayın, esirgeyici ve bağışlayıcı olun, ki hayat hakikati, hakikat de daha iyi bir hayatı yaratsın. Öykülü günler dilerim yazanlara, okuyanlara, kıymet bilip okuduğunu başkalarına anlatanlara.
(Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü)
Asıl adı İlhan Çıtak’tır. Yazı ve öykülerinde Ethem Nejad Sandukçu imzasını da kullandı. Emine Hanım ile tornacı Şerif Ali Çıtak’ın oğlu olarak 9 Mart 1965’te Balıkesir / Ayvalık’ta doğdu. İzmir Atatürk Lisesini ve Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi (1987). İstanbul’da Sardunyalar ve Kaplumbağalar adlı üç aylık (fotokopi) dergi çıkardı. Gümüşhane’de (1988-89) ve İzmir Amerikan Lisesinde (1989-94) edebiyat öğretmenliği, Pensilvanya’da (ABD) bir şirkette yapı ve elektrik donanımı teknik asistanlığı (1996-99) yaptı. Hâlen aynı kentte, Leigh Üniversitesinde bilgi teknolojisi ve kütüphane teknik asistanı olarak görev yapmaktadır. Evli ve bir çocuk babasıdır.
İlhan Durusel, edebiyat hayatına şiirler yazarak başladı, ilk şiiri “Bir Kördü Ermiş”, 1989’da Mavi Derinlik dergisinde çıktı. Öykü, şiir ve yazılarını İzmir Sanat Günlüğü, Sombahar, Cumhuriyet Kitap, Kitap-lık dergilerinde ve New York’ta Türkçe olarak fotokopiyle çoğaltılan Yeni Rakı dergisinde yayımladı. Öykülerinde kendine has bir atmosfer kurmayı başaran İlhan Durusel, şiir ile öykünün harmanlandığı metinler kaleme aldı. Kendisi ile yapılan bir söyleşide bu durumu şu cümlelerle açıkladı: “Şiiri bilmek şair olmaya yetmiyor ama, bunu unutmayalım. Şiirden anlamadan iyi bir hayat yaşamak da mümkün değil. Şiirden anlıyorum deyip başkalarından daha iyi bir hayat yaşadığımı iddia etmiyorum elbette… Ama tanıdığım insanların çoğundan daha ilginç bir hayat yaşıyorum, bunu da büyük oranda şiire borçluyum.”(Durusel, 2016). Öykücü kimliği ile ön plana çıkan Durusel, Karakalem Requiem: Yüz Ünlü Türk’e Hüzünlü Türküler (2003), Otlar Çağırıyor (2014), Kısa Kısa Kıssalar (2015), Yavaş Ateş (2016) ve Blöf Kitap (2018) adlı kitaplarında denemelerini, anlatılarını ve mizahi türdeki yazılarını bir araya getirmiştir.
Durusel, Dil Tutulması kitabında şiirlerini yayımlar. Kitap için “Sunu” kaleme alan Asuman Susam, Durusel’i “çağının en kendine özgü kalemlerinden” biri olarak tanımlar. Şiirlerin ise bir medeniyet okuma çabası olarak yorumlanması gerektiğini belirtir, şiirlerdeki farklılıklara ve özgünlüğe dikkat çeker: “Dil işçiliği, özeninden öte kendisi olma, ona dönüşme şiddeti taşıyan, bu şiddeti tuhaf söylem yumuşaklığı ile hemhal eden, insanı, insanla derdinin olduğu yerden çiğ et gibi çiğneyen ve tüküren, geçmişi şimdiyle ilişkilendirirken onu tarihi bağlamından koparma bahasına, anakronik bir uzamda, eleştirelliğin içinden sivrilten şiirler” (Durusel, 2019: 9).